Oğuz Türkçesinin İlk Ürünleri Konu Anlatımı

Oğuz Türkçesinin İlk Ürünleri Konu Anlatımı,Oğuz Türkçesinin İlk Ürünleri Nedir, Oğuz Türkçesinin İlk Ürünleri tyt, Oğuz Türkçesinin İlk Ürünleri ayt, Oğuz Türkçesinin İlk Ürünleri ile ilgili örnek, Arkadaşlar bu yazımızda sizlere Oğuz Türkçesinin İlk Ürünleri hakkında bilgiler vereceğiz. Merak ettiğiniz bir çok sorunun cevabını yazımızı okuyarak bulabilirsiniz.

Oğuz Türkçesinin İlk Ürünleri

 Coşku ve Heyecanı Dile Getiren Metinler (Şiirler)

İlahi

Doğrudan doğruya dinî temalara bağlı tekke edebiyatı nazım şeklidir. İlâhî’nin kelime anlamı “Allah’a mahsus, Allah’a ait” demektir.

Kendine özgü bir ezgiyle okunur.
Hem koşma, hem semai biçiminde ve hem hece hem de aruz ölçüsüyle yazılmıştır.
Hece ölçüsünde 7, 8 ve 11 ‘li kalıplar tercih edilmiştir.
Dörtlüklerden oluşur. Dörtlük sayısı 3 ila 7 arasında değişir.
Genelde şiirin içinde şairin mahlası geçer.
İlahi denince akla ilk gelen Yunus Emre dir. Yunus Emre, şiirlerini halkın anlayabileceği sade bir dille yazmıştır.
Hece ölçüsü kullanmıştır.11’li hece ölçüsünü kullanmıştır. Halkın içinden biri olduğu için halk tarafından çok sevilmiştir ve dili halkın dilidir. Daha sonra Eşrefoğlu Rumi, Niyazi-i Mısri, Aziz Mahmut Hüdai, Yunus Emre’nin etkisinde kalarak ilahiler yazmışlardır.

Not: İlahiler tarikatlara göre farklı isimler alır: Mevlevilerde ayin, Bektaşilerde nefes, Alevilerde deme, Gülşenilerde tapuğ, Halvetilerde durak, öteki tarikatlar da hur ya da ilahi gibi.

Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü
Bana seni gerek seni

Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni

Aşkın aşıklar oldurur
Aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur
Bana seni gerek seni

Aşkın şarabından içem
Mecnun olup dağa düşem
Sensin dünü gün endişem
Bana seni gerek seni

                …
 ( Yunus Emre )

 

Nefes

Nefes, dini temellere bağlı âşık edebiyatı nazım şekillerinden ilahilerin Alevi-Bektaşi âşıklarınca yazılanlarına denir. Konu-su genellikle tasavvuftaki vahdet-i vücud, Alevi-Bektaşi ilkele-ri, tarikat kurallarıyla ilgilidir. Dili sade bir Türkçe olan nefes-ler biçim olarak koşmaya benzer.

Bektaşi şairlerinin yazdığı tasavvufi şiirlerdir.
Genellikle, nefeslerde tasavvuftaki Vahdet-i Vücud felse-fesi anlatılır.
Bunun yanında Hz. Muhammed (A.S.M) ve Hz. Ali (R.A) için övgüler de söylenir.
Nazım birimi dörtlüktür. Dörtlük sayısı 3 ila 8 arasında değişir.
Hece ölçüsüyle yazılırlar. Ama aruz ölçüsüyle yazılan nefesler de vardır.
Nefeslerde, kalenderâne ve alaycı bir üslup dikkati çe-ker.
Özellikle Pir Sultan Abdal, bu tarzdaki şiirleriyle tanınır.

Nefes

Güzel aşık cevrimizi
Çekemezsin demedim mi
Bu bir rıza lokmasıdır
Yiyemezsin demedim mi?

Yemeyenler kalır naçar
Gözlerinden kanlar saçar
Bu bir demdir gelir geçer
Duyamazsın demedim mi?

Pir sultan ALİ şahımız
Hakka ulaşır ahımız
Oniki imam katarımız
Uyamazsın demedim mi?
                                            Pir Sultan Abdal

 

Gazel

Güzellikten, aşktan, onun yüzünden çekilen acılardan, şaraptan, eğlenceden söz eden Divan Edebiyatı nazım şeklidir.

Beyit sayısı 5 ile 15 arasında değişir ama genelde bu sayı 5, 7, 9 beyittir.
İlk beyit kendi arasında kafiyelidir. Gazelin kafiye düzeni (örgüsü) şöyledir; aa, ba, ca, da, ea, fa…
Gazelin ilk beytine matla (doğuş yeri) denir.
Gazelin son beytine makta (bitiş, kesiliş yeri) denir.
Şairin isminin geçtiği beyte taç beyit denir.
Gazelin en güzel beytine beytü’l-gazel denir. Bu beyte Şah beyit de denir.
Gazelde genelde anlam bütünlüğü aranmaz, anlam beyitte tamamlanır.
Bir gazelin bütününde aynı konu işleniyorsa, böyle ga-zellere yek-ahenk gazel denir.
Bütün bir şiirin aynı söyleyiş güzelliğine sahip olduğu gazellere yek-âvâz gazel denir.
Divan edebiyatı şairleri bütün maharetlerini gazelde ortaya koyarlar. Büyük şair olmanın en büyük ölçütü ga-zellerdir.
Gazelde konu aşk, şarap, güzellik ve aşkın ıstırabıdır.
Bazı gazellerin matladan sonra gelen beyitlerinde mısra-lar ortalarından bölünebilir. Bu durumda gazele iç kafiye hâkimdir. Böyle gazellere musammat gazel denir.
Aruz vezniyle yazılır.
Fuzûlî, Bâkî, Nedim, Şeyh Galip, Taşlıcalı Yahya Bey vb. gazelin önemli isimleridir.


Hep âşinâ-yı devlet-i ihsanın oldu halk

Bir benden özge bezmine bîgâne kalmadı

Yaktın fütâdegânını hâkister eyledin
Ey şem’ külfet eyleme pervane kalmadı

Dübeşte olma âleme sultan isen dahi
Bir mülktür cihan ki Süleyman’a kalmadı

Herkes zebûn-fikr-i ma’âş oldu asrda
Evvelki şevk-i meclis-i rindâne kalmadı

Taşlar yedirir nân yerine bir zaman felek
Nân verdi şimdi âh ki dendâne kalmadı

Olmaz o şuha hiçbirisi kârger
Ziyâ efsun tükendi denmedik efsâne kalmadı
                                                                           Ziya Paşa

Olay Çevresinde Gelişen Metinler

12.-14. yüzyıllarda Türk edebiyatında, şiirin yanında sınırlı da olsa olaya bağlı eserler de ortaya çıkmıştır. Özellikle Anadolu’nun fethi sırasında yaşanan olayları, mücadeleleri dile getiren Battalname, Danişmendname gibi olaya bağlı çeşitli destansı metinler mevcuttur. Bu dönemdeki eserlerin kaynağını, İslamiyet öncesi destanlar ve İslâmî dönemde oluşan hikâyeler oluşturmaktadır. Bu eserlerden bazıları, Arap ve Fars edebiyatlarından alınan olaylara millî unsurların eklenmesiyle oluşturulmuştur. Bu dönemde özellikle fetih ve gaza temalarını işleyen kahramanlık hikâyeleri rağbet görmüştür. Bu dönemdeki anlatmaya bağlı metinleri, destanlar (Battalname, Dede Korkut Hikâyeleri, Danişmendname vb.) ve mesneviler olmak üzere iki gruba ayırabiliriz

Battalname

Halk arasında “Battal Gazi Destanı” diye de anılan hikâyenin kahramanı “Battal Gazi” dir. Bu kişinin kahramanlıkları etrafında meydana gelen menkâbeler ilk defa Arapça “Zelhimme” adlı kitapta toplanır. Kitabın ilk bölümünde Seyyid Battal Gazi’nin kahramanlıkları, 8. yüzyılda Bizanslılar’la yaptığı savaşlar ve İstanbul’u kuşatan Emevî kumandanı Mesleme’nin silâh arkadaşı Sahsâh’ın başından geçen olay-lar anlatılır. Bir destan kahramanı olması dolayısıyla, kitabın ikinci bölümünde, o devirde ve daha sonraki devirlerde cere-yan eden birçok olay da Battal Gazi’ye mâl edilir. Görüldüğü gibi destanın kahramanı Arap cengâveri olmasına rağmen, Türk halkı ona Anadolu gazilerine uygun bir ünvan olmak üzere Battal Gazi adını verir.

Battal name nesir halinde kaleme alınmakla beraber içinde bazı manzum bölümler de bulunmaktadır.
Battalname üslubu, hatta kelimeleri cümle kuruluşu ile Dede Korkut Hikayelerine benzer.

Seyyit, yürüdü kaleyi dolaştı ki fırsat bula, kaleyi ala. Bir yere vardı, gördü ki su gider. Ol suyu gözetti. Su geldi, bir deliğe girdi. Seyit eyitti: “İş bu hisara gider, eğer çare olursa iş bundan olur.” dedi.

Olağanüstülükler, abartmalar, kutsi özellikler vardır.
– Aşkar: Battal Gazi’nin atıdır. Gökten inmiş hatta Kâbe toprağından yaratılmıştır. Hz. Adem’den beri peygamberlerin, Hz.Muhammet’in (s.a.s), Hz.Ali ve Hz. Hamza gibi yiğitlerin atı olmuştur. Ölümsüz at, Battal’ı nice bela ve felaketlerden kurtarmaktadır.

Danişmendname

Anadolu’nun Müslüman-Türklerin hâkimiyetine geçmesi sırasında Danişmend Gazi ve Melik Gazi’nin gösterdikleri kahramanlıkları anlatan bir halk destanı olan Danişmendname, 12. yüzyılda anonim olarak ortaya çıkmıştır. 13. yüzyılda yazıya geçirilen Danişmendname, İslâmî Türk destanlarındandır.

Destandaki kahramanların yaşamış olması, mekânların Anado-lu’daki gerçek mekânlar olması ve dolayısıyla da anlatılan hikâyelerin tarihî gerçeklere uygun olması, destanın uzun süre tarih kitabı olarak nitelendirilmesini sağlamıştır. İbn-i Ala halk arasındaki rivayetlerin doğrularını toplayıp, Danişmendname’yi yazmıştır.

Dede Korkut Hikayeleri

Dede Korkut Hikâyeleri, anonim Türk halk edebiyatının en dikkate değer ürünlerinden biridir. 15. yüzyılda Kitab-ı Dede Korkut adıyla yazıya geçirilen hikâyeler, Türk dili,kültürü ve folkloru açısından zengin bir kaynak niteliği taşır.

Dede Korkut Hikayeleri, bir önsöz toplam 12 anlatıdan oluşmaktadır. Bu 12 hikaye birbirinden tamamı ile ayrı değildir. Hem Dede Korkut’un her hikayede bir kahraman olarak yer alması hem diğer hikaye kahramanlarının – özellikle Kam Gan Oğlu Bayındır Han- farklı hikayeler de adlarının geçmesi hikayelerin ortak yönleridir. Böylece Dede Korkut Kitabı’nın bir bütün olarak düşünülmesi gereği ortaya çıkar.

Hikayelerde sık sık tekrarlanan kalıplaşmış cümleler bulunur. Bu cümleler anlatının zenginleşmesine ve ahengine yardımcı olur.

Yücelerden yücesin
Kimse bilmez nicesin
Göz açuban gördüğüm
Gönül verüp sevdüğüm

Hikayeler düzyazı şiir karışıktır. Duygunun yoğun olduğu bölümlerde genellikle şiir söylenir. Bazı ifadeler şiir ahengine sahip ama düz cümledir. Anlatılarda bol bol tekerlemeli ifadeler kullanılır. Aynı zamanda “k”, “r”, “l”, “n” gibi sesler ile aliterasyon yapılır.

Hikayelerden XIII. asra ait yaşayış ve kültür özellikleri hakkında bilgi edinilir. Yine hikayelerde İslam’ın Türkler arasında yayılışına dair ipuçları vardır.

Mesnevi

Öğüt verici bir olayı anlatan uzun şiirlerdir. Her çeşit konu işlenebilir. Roman ve öykünün yerini tutan bir nazım şeklidir.

Kelime anlamı “ikili, ikişer ikişer”dir.
İran edebiyatından alınmıştır. İran edebiyatında Firdevsî’nin Şehname’si ünlüdür.
Klâsik halk hikâyeleri, destanî konular, aşk hikâyeleri, savaşlar, dinî ve felsefî konuları işlenir.
Konu ne olursa olsun olaylar masal havası içinde anlatı-lır.
Konularına göre sınıflandırılırlar: aşk, din ve tasavvuf, ahlâk ve öğreticilik, savaş ve kahramanlık, şehir ve gü-zelleri, mizah.
İran edebiyatından alınmış nazım şeklidir.
Divan edebiyatının en uzun nazım şeklidir (beyit sayısı sınırsızdır). 20-25 bine kadar çıkabilir.
Mesnevi de bölümlerden oluşur: Önsöz, tevhit, münacat, naat, miraciye, 4 halife için övgü, eserin sunulduğu kişi-ye övgü, yazış sebebi, asıl konu, sonsöz.
Mesnevide her beyit kendi içinde kafiyelidir: aa bb cc dd ee…
Divan şiirinde beş mesneviden oluşan eserler grubuna (bugünkü anlamıyla setine) “hamse” denir.
Mevlânâ, Fuzulî, Şeyhî, Nabî ve Şeyh Galip (Hüsn ü Aşk) önemli hamse şairlerimizdir.

Öğretici Metinler

Tasavvufi Metinler

13. ve 14. yüzyıllardaki tasavvufi metinler İslâmiyet’in etkisiy-le ortaya çıkmıştır. İslâmiyet’in kökleşip yayılmasında büyük etkisi olan tasavvuf zamanla edebî eserlerde de işlenmiş din ve tasavvuf edebiyat aracılığıyla yayılmaya çalışılmıştır. Tasavvufi metinlerde asıl olan sanat yapmak değil dinî-tasavvufi düşünceyi yaymaktır.
Bu dönemde Mevlana’nın Mesnevi adlı eseri ön plana çık-mıştır. Mesnevî, tasavvufi, felsefi ve ahlaki bir eserdir.

Nasrettin Hoca Fıkraları

Nasrettin Hoca. Sivrihisar’ın Hortu köyünde doğmuştur, ilk bilgilerini bir köy imamı olan babasından öğrenmiş, sonra Akşehir’e giderek devrinin tanınmış bilginlerinden ders almıştır.Nasrettin Hoca’nın ayrıca, Konya medreselerinde okuduğu; Akşehir’de, Sivrihisar’da ders okutup imamlık ve hatiplik yaptığı sanılmaktadır.

Aydın bir din adamı olan Hoca, yaşamı boyunca İslami kurallara bağlı kalmış, ama hiçbirzaman bağnazlığa düşmemiştir.Nasrettin Hoca, zekâsı ve fıkralarıyla dünyaca tanınmış bir halk filozofudur.

Hocanın, yaşam, tabiat ve toplum içindeki insanı, keskin görüşler ve zeki söyleyişlerle karikatürize eden nükteleri, yalnız bir milleti değil, bütün insanlığı tatmin edecek değerdedir. Bu özellikleriyle Nasrettin Hoca fıkraları, her dönemde tazeliğini korumuş ve toplumun her kesimince benimsenmiştir. 18. yüzyıldan itibaren Hocanın fıkraları birçok Batı diline tercüme edilmiştir.

 
AYT Türk Dili ve Edebiyatı Konuları Konu Dağılımı için tıklayınız.

yorumlar
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

yorum-yaz
BİR YORUM YAZIN

Soru: 80 + 2 kaçtır?