Mantık ve Dil Konu Anlatımı
Mantık ayt konu anlatımı, Mantık tyt konu anlatımı , Mantık yks konu anlatımı… Merhaba arkadaşlar sizlere bu yazımızda Mantık ve Dil Konu Anlatımı hakkında bilgi vereceğiz. Yazımızı okuyarak bilgi edinebilirsiniz.
Mantık ve Dil
Mantık sözcüğünün “nutuk”tan türetilmiş olduğunu öğrenmiştik. Nutuk “konuşma” anlamına geldiğinden, mantık
dille yakından ilgilidir.
Dilin sözlerle olan ilişkisi, mantığın kavramlarla olan ilişkisi gibidir. Dil bilgisi, bir toplumun diliyle ilgili kuralları
içerirken; mantık, bütün insanlarda düşünceyle ilgili kuralları içermektedir
Dilin Farklı Görevleri
Dil, bir düşüncenin bir zihinden bir başka zihne aktarılmasına yarayan işaretler sistemidir. Aktarılmak istenen
düşünce ya da niyet çeşitli olabileceği için dilin görevleri de değişik olabilir.
Dilin Bildirme Görevi
Dilin inanç, tahmin veya bilgilerimizi iletmek amacıyla kullanılmasına dilin bildirme görevi denir.
“İnanç, düşünmeyi engeller.”, “Erciyes İç Anadolu Bölgesi‟nin kayak merkezidir.” “Su molekülleri iki hidrojen ve
bir oksijen atomundan oluşur.” cümleleri dilin bildirme görevine örnektir. Formel mantığın konusuna giren cümleler bu türdendir. Bir inanç ya da iddiayı dile getirdiklerinden doğruluk veya yanlışlıkları tartışılabilir.
Dilin Belirtme Görevi
Dilin herhangi bir duygusal tepkiyi ya da tavrı dışa vurma görevine dilin belirtme görevi denir. Dilde bu görevi
daha çok ünlemler üstlenir. “Vah vah, çok yazık, yaşasın!” Örneğin “Yaş otuz beş, yolun yarısı eder, Dante gibi ortasındayız ömrün…” dizeleri olup biten bir şeyi tasvir etmek yerine şairin duygularını açığa vurmak, dolayısıyla başkalarında da benzer duygular oluşturmak düşüncesiyle yazılmıştır.
Dilin Yaptırma Görevi
Dilin, insanların davranışlarını etkileme görevidir. Bu görevi en çok emir kipindeki cümleler üstlenmiştir.
Örneğin “Kapıyı kapat.” “Kapıyı kapadın mı?”, “Kapı kapalı olsaydı.” gibi cümleler karşımızdaki kişiyi belli bir
şekilde davranmaya yöneltir.
Dilin Törensel Görevi
“Günaydın!”, “Nasılsınız?”, “Sıhhatler olsun!”, “Rica ederim!” türünden, insanlar arasında toplumsal ilişki
başlatmaya, ilişkiyi kolaylaştırmaya, güçlendirmeye ya da yüreklendirmeye yarayan görevdir.
Dilin Eylemsel Görevi
İlan etmek, takdir etmek, söz vermek, yemin etmek, kabul etmek, onaylamamak vb. deyimlerin üstlendiği
görevdir. “Bu davranışınızı onaylamıyorum.” “Gidelim. Görelim. Yapalım.”
Bilgi Aktarma ve Dil
Bir dilin, bilgilerin bir zihinden başka bir zihne yanlış anlamaya yol açmadan, tam ve istenildiği gibi aktarılmasını sağlayacak kadar ideal olabilmesi için söz dizimi kurallarının tek biçimli olması, sözlerin de tek anlamlı ve belirli olması gerekir. Günlük bilgi aktarımında kullanılan doğal diller bu özelliklerden uzaktır. Bir dili bilgi aktarma amacıyla ancak bilen kullanabilir. Bir dili bilmek demek o dilin gerek söz dizimi kurallarını gerekse anlam kurallarını bilmek demektir.
Ayrıca dil aracılığıyla bilgi aktarırken bireylerin toplumsal konumu, yaşı, cinsiyeti, samimiyet derecesi göz önünde bulundurulur. Örneğin, bir konu farklı yaş gruplarına farklı şekilde anlatılır.
Bilgi Aktarmayı Aksatan Etkenler
Çok Anlamlılık
Dilde belirli bir görevi olan cümlelerin asıl görevleri dışında başka görevler de kullanılmasıdır. Herhangi bir deyimin içinde geçen bir ya da birkaç sözcük değişik anlamlarda veya görevlerde kullanılabildiğinden ne gibi bir niyeti iletme amacıyla kullanılmış olduğunun anlaşılamamasına neden olur.
Örneğin:“Ayşe gelir gelmez göz boyadı.” cümlesi. Ayşe‟nin makyaj yaptığı şeklinde yorumlanabildiği gibi ortamdaki insanları etkilediği şeklinde de yorumlanabilir. “Bu küçük bir felakettir.” “Ayşe ile Ahmet oyuna geldi.”
Belirsizlik
Dilde kullanılan sözcüklerin adlandırdıkları veya uyguladıkları nesnelerin sınırlarını her zaman bilemeyiz. Sözcüklerin anlamları büsbütün belirli değildir. Bu nedenle belirsiz sözcüklerin veya cümlelerin doğru olup olmadığı da belirsizdir.
Örneğin havanın ne zaman karardığını ya da soğuduğunu söyleyebileceğimiz belirsizlik taşır.
Olgusal ve Sözel Tartışmalar
İnsanlar arasında yaşanan anlaşmazlık ve tartışmaların büyük bir kısmının kaynağı, sözel olmakla birlikte bir kısmının kaynağı da olgusaldır. Olgusal tartışma; içinde çok anlamlı sözcüğün geçmediği, tartışanlardan birinin olgularla ilgili yanlış bir görüşünden kaynaklanan tartışmalardır.
Örneğin, iki kişi arasında; “Selimiye Camii İstanbul’dadır.” ve “Selimiye Cami Edirne’dedir, şeklinde bir tartışmanın var olduğu düşünülürse; tartışmadaki kişilerin iddia cümlelerinde herhangi bir çok anlamlı sözcük bulunmamaktadır. Tartışma, taraflardan birinin olgusal bilgisinin eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Olgusal anlam tespit etmek için bilimsel kaynakları incelemek yeterlidir. Böylece tartışma sonuçlanmış olur.
Sözel tartışmalar ise sözcüklerin çok anlamlı olmalarından kaynaklanan tartışmalardır.
Örneğin “Ayşe yaramaz bir çocuktur.” cümlesi iki kişi arasında bir tartışmaya yol açacak olsa bu cümleyi kullananın “yaramaz” sözcüğünü hangi anlamda kullandığını belirtmesi üzerine tartışma sona erecektir. Ancak bazen yanlış anlamadan kaynaklanan sözel tartışmalar uzun sürebilir.
Anlama ve Tanımlama
Anlama
Anlamı olan sözcüklerin, deyimlerin anlamının bilinmesine “anlama” denir. Semantik (anlam bilim) açıdan anlama, bir sözcüğü kullanan tarafından bir varlığa uygulanıp uygulanamayacağını bilme yeteneğidir. Sentaks (söz dizimi) açısından anlamlı ifadeler, sözdizimi bakımından düzgün ifadelerdir. Pragmatik açıdan ise bizim bu deyimi anlayabilmemiz onun anlamlı olması demektir.
Örneğin “Çimen yeşildir.” diyen biri yeşil sözcüğünün anlamını biliyor olmalıdır. Bu ifadeyi duyan kişi, zihinsel yeterliliği varsa onu anlamış kabul edilir.
Örneğin “x mavidir.” ifadesinde; x yerine yaprak sözcüğünü kullandığımızda “Yaprak mavidir.” anlamı ortaya çıkar.
Burada mavi kavramı uygun şekilde kullanılmamıştır. Dolayısıyla “anlama” bu örnekte gerçekleşmemiştir. Fakat x yerine deniz sözcüğünü kullandığımızda “Deniz mavidir.” anlamı ortaya çıkar. Burada deniz kavramı doğru kullanılmıştır. Bu nedenle bu örnekte “anlama” gerçekleşmiştir. Ayrıca sözcüklerin ya da cümlelerin sınırlarının belirsizliği ile anlama ters orantılıdır. Yani belirsizlik arttıkça anlama azalır. Aşağıdaki tabloyu doldurunuz.
Tanımlama
Tanımlama konusunda tam bir açıklama yapılabilmesi “neyi tanımlarız?”, “niçin tanımlarız?”, “nasıl
tanımlarız?” sorularına cevap verilmesiyle mümkündür. Neyi tanımlarız sorusuna; Platon zihin dışı nesneleri, yani „ideaları‟ tanımlarız yanıtını verirken Aristoteles, J.Locke, Kant ve Husserl „zihinsel nesneleri veya kavramları‟ tanımlarız yanıtını vermişlerdir. Klasik mantıkçılar ikinci yanıtı benimsemektedir.
Mantıkçı pozitivistler ise dilsel nesneleri veya sözcükleri tanımladığımızı ileri sürerler. Buna göre tanımlama sözcüklerin anlaşılmasını sağlamak amacıyla başvurulan bir yöntemdir. Niçin tanımlarız sorusuna ise anlam kazandırmak, anlamını belirtmek, anlamı düzeltmek ya da etkilemek cevapları verilebilir.
Nasıl tanımlarız sorusuna verilen cevaplar yarı dilsel ve tam dilsel olmak üzere iki grupta toplanabilir.
Yarı dilsel tanımlama herhangi bir sözcüğün uygulandığı nesneyi veya nesne türünün bir örneğini göstererek o
sözcüğü kullanarak gerçekleşir. Sokak adlarını tabelalara yazıp sokak başlarına koymak gibi. Tam dilsel tanımlama ise, bir kısım sözcüğün anlamını öğrendikten sonra, sözcüğün bütün dilsel yöntemlerle zenginleştirerek gerçekleşir. “Dayı, annenin erkek kardeşidir.” tanımından, hem anne ile dayının kardeş olduklarını, hem de dayının erkek olduğunun dilsel bağlamda çıkarılması gibi. Tanımda genellikle olayın konusu, amacı ve yöntemiyle ilgili açıklama yapılır.
Klasik mantığa göre, duyguların, duyumların, üstün cinslerin, tek olan varlıkların – nesnelerin tanımı yapılamaz.
Sembolik mantığa göre ise; önerme eklemlerinin (“değil, ve, veya, ise, ancak ve ancak”) doğruluk değerleri çizelgesiyle tanımı yapılabilir