İngilizce Yer-Yön Edatları (Prepositions Of Place )
Günlük konuşmalarda dahil olmak üzere bir çok alanda kullanacağımız yer-yön edatları İngilizce de Prepositions Of Place olarak adlandırılır. Aşağıda sizlere resimlerle anlattık. Örnekler verdik.
Prepositions Of Place
On (Üstünde)
The ball is on the table. (Top masanın üstünde.)
There are ten glasses on the counter. (Tezgahın üzerinde on bardak var.)
The books on the closet are old. (Dolabın üstündeki kitaplar eski.)
There is a blue skirt on the red dress. (Kırmızı elbisenin üstünde mavi etek var.)
The birds entered their nests on the tree. (Kuşlar ağacın üstündeki yuvalarına girdiler.)
I do not understand how the jockey is standing on the horse. (Jokey atın üstünde nasıl duruyor anlamadım.)
Food was standing on the stove. (Yemekler ocağın üstünde duruyordu.)
Above (Üzerinde)
There is a lamp above the table. (Masanın üzerinde bir lamba var.)
The shirt looks nice above the trousers. (Gömlek pantolonun üzerinde güzel görünüyor.)
Birds passed above the steamer. (Kuşlar vapurun üzerinden geçti.)
We watched everything above the sea thanks to the bridge. (Köprü sayesinde her şeyi denizin üzerinde izledik.)
She took a shawl above it. (Üzerine bir şal aldı.)
Under ( Altında)
The ball is under the table. (Top masanın altında.)
The key is under the mat. (Anahtar paspasın altında.)
There was a cat under the car. (Arabanın altında kedi vardı.)
The papers under the books have disappeared. (Kitapların altındaki kağıtlar kaybolmuş.)
Chocolates under the bags. (Poşetlerin altında kalmış çikolatalar.)
In (İçinde)
The ball is in the faanus. (Top fanusun içinde)
Your socks are in the basket. (Çorapların sepetin içinde. )
The apples are in the plate. (Elmalar tabağın içinde. )
What’s in this dish? (Bu yemeğin içinde neler var? )
There are animals in the house. (Evin içinde hayvanlar var.)
Between (Arasında)
The ball is between the two boxes. (Top iki kutunun arasında.)
Our house is between the bank and the library. (Evimiz banka ile kütüphanenin arasında.)
I am hiding the letter between two leaves. (Mektubu iki yaprağın arasında saklıyorum. )
Our children were playing between two trees. (Bizim çocuklar iki ağaç arasında oynuyordu. )
On the way, I passed between two cars. (Gelirken iki arabanın arasından geçtim. )
We met between two classes. (İki ders arasında görüştük.)
Near (Yakınında)
The ball is near the box. (Top kutunun yakınında.)
The park is near our house. (Park bizim evin yakınında. )
Near the school there is a buffet. (Okulun yakınında büfe var.)
I stopped near their car. ( Onların arabasının yakınında durdum. )
On my way I saw him near the main street. (Gelirken ana caddenin yakınında onu gördüm.)
Next to (Yanında)
The ball is next to the box. (Top kutunun yanında.)
We sat next to the tree. (Ağacın yanında oturduk. )
I saw the cats near the car. (Arabanın yanında kedileri gördüm. )
I bought it in chocolate next to the flowers she loved. (Sevdiği çiçeklerin yanında çikolatada aldım.)
She put the meatballs next to the rice. (Pilavın yanına köftede koydu.)
İn Front Of (Önünde)
The ball is in front of the box. (Top kutunun önünde.)
The trees are in front of the house. (Ağaçlar evin önünde.)
Students gathered in front of the school. (Öğrenciler okulun önünde toplandı. )
An ambulance is waiting in front of the car. (Arabanın önünde ambulans bekliyor. )
There are old aunts in front of the line. (Sıranın önünde yaşlı teyzeler var.)
Behind (Arkasında)
The ball is behind the box. (Top kutunun arkasında.)
Cars behind the station were crashed. (Karakolun arkasında arabalar kaza yapmış. )
I put the cats in a hut behind our house. (Bizim evin arkasında kedilere kulübe koydum. )
He is hiding behind the wall. (Duvarın arkasında saklanıyor.)
At (-da,-de)
I was at home yesterday. (Dün evdeydim.)
He’s waiting at school. ( O okulda bekliyor. )
They will meet at the cinema. (Sinemada buluşacaklar. )
Opposite (Karşısında)
The ball is opposite the box. (Top kutunun karşısında.)
Our house is opposite the school. (Evimiz okulun karşısında.)
There is a cat opposite the car. (Arabanın karşısında kedi var.)
We are in the park opposite the hospital. (Hastanenin karşısında parktayız.)
İnto (İçine)
I fell into the water. (Suyun içine düştüm. )
Apply oil into the bread. (Ekmeğin içine yağ sür.)
I stuffed the stuff into the suitcase. (Valizin içine eşyaları doldurdum.)