Halk Edebiyatı Konu Anlatımı

Halk Edebiyatı Konu Anlatımı,Halk Edebiyatı Nedir, Halk Edebiyatı tyt, Halk Edebiyatı ayt, Halk Edebiyatı ile ilgili örnek, Arkadaşlar bu yazımızda sizlere Halk Edebiyatı hakkında bilgiler vereceğiz. Merak ettiğiniz bir çok sorunun cevabını yazımızı okuyarak bulabilirsiniz.

Halk Edebiyatı

Türklerin Anadolu’ya geldikten sonra edebiyatları beş gruba ayrılmıştır. Arapça ve Farsça’yı çok iyi bilen aydınların oluşturduğu “Yüksek Zümre Edebiyatı”  ve İslam öncesinden gelen sözlü bir “Halk Edebiyatı”. Anadolu’ya göç eden Türkler arasında aynı ayrım devam etti. Medrese eğitimi gören aydın kesim Arap ve Fars edebiyatlarının tesirini devam ettirirken, halk yine saz şairleri aracılığıyla halk edebiyatını devam ettirdi. Dolayısı ile Anadolu Türk Edebiyatı iki grupta incelenmektedir. Bu gruplardan biri Halk Edebiyatı’dır.

Halk Edebiyatında Şiir

Anonim Halk Edebiyatı Nazım Biçimleri

Mani

Halk şiirinde en küçük nazım biçimidir.

Yedi heceli dört dizeden oluşur.
Uyak düzeni aaxa şeklindedir.
Birinci ve üçüncü dizeleri serbest, ikinci ve dördüncü dizeleri uyaklı mâniler de vardır (xaxa).
Mânilerin ilk iki dizesi uyağı doldurmak ya da temel dü-şünceye bir giriş yapmak için söylenir.
Temel duygu ve düşünce son dizede ortaya çıkar.
Başlıca konusu aşk olmakla birlikte bunun dışında türlü konularda da yazılabilir.

Maninin bir çok çeşidi vardır.Bunlar; Düz mani, kesik mani, cinaslı mani, yedekli mani  olmak üzere 4’e ayrılır.

Düz Mani: Maninin en sık kullanan şeklidir. Maninin tüm özellikleri bulunur.

Bağdan atladım bağa
Elim değdi yaprağa
Kız seni sarmayınca
Girmem kara toprağa

Kesik Mani:Birinci dizesi 7 heceden az, anlamlı ya da anlamsız bir sözcük grubu olan mâniler. Bu kesik dize sadece kafiyeyi hazırlar. Eğer meydan ve kahvehanelerde söylenen ve ilk dizeleri “aman aman” ünlemi ile doldurulan mânilerse bunlara İstanbul mânileri denir .

Ayağı
Kuşlardan bir kuş gördüm
Var başında ayağı
Üstad manici isen
Aç maniden ayağı

Cinaslı Mani: Kesik manilerde eğer kafiye cinaslı ise bunlara cinaslı mani denir.

Hafif çamur dayanmaz
Şu benim saç malama
Sözünü doğru söyle
Karşımda saçmalama

Yedekli Mani: Düz mâninin sonuna aynı kafiyede iki dize daha eklenerek söylenen mâniler. Cinaslı kafiye kullanılmaz, birinci dizeleri anlamlıdır. Yedekli mâniye artık mâni de denir.

İlkbahara yaz derler
Şirin söze naz derler
Kime derdim söylesem
Bu dert sana az derler
Kendin ettin kendine
Yana yana gez derler

Türkü

Ezgi ile söylenen şiirlerdendir.En belirgin özelliği her bentten sonra tekrar eden nakaratlarının olmasıdır.

7,8 ya da 111 li hece ölçüsü kullanılır.
Genelde dört dizelik bentler ve bir ile dört dize arasında değişen nakaratlardan (kavuştak) oluşur.
Bazılarında kavuştak dört dizeli bendin dördüncü dizesi olabilie.( aaab,,cccb, dddb .)
Konusu tüm yaşamdır. Bireyi ilgilendiren kahramanlık, aşk, sevgi, tabiat, hasret, üzüntü gibi konular türkünün konusu olabilir.
Ait oldukları yörelere göre isim almışlardır.
Türküler ezgilerine göre ise “usullü türküler” ve “usulsüz türküler” olmak üzere ikiye ayrılır.
Usullü türküler “oyun havaları” dır. Bunlara Urfa’da “kırık hava”, Konya’da “oturak”, Karadeniz’de “horon“, Ege’de “zeybek“, Trakya’da “karşılama“, Erzurum’da “Sümmani“, İsparta yöresinde dattiri” gibi değişik adlar verilir.
Usulsüz türküler ise “uzun hava” lardır. Uzun havalar, “bozlak“, “divan“, “hoyrat“, “kayabaşı“,”maya” gibi yörelere göre farklı adlar alır.

Denizin Dibinde Hatçem

Denizin Dibinde Haçcem Demirden Evler
Ak Gerdanın Altında Da Çiftedir Benler
O Gınalı Barmaklar Da O Beyaz Eller
Yolcuyu Yolundan Eyleyen Dilber

Ovalara Duman İnmiş Göremedin Mi
A Gız Gendi Saçını Öremedin Mi
Dalga Dalga Dalga Dalga Dalgalanıyor
Haçceyi Görenler Aman Sevdalanıyor

Arvalı’nın Önünde De Pınarlar Harlar
Haçcem Çıkmış Pencereye Ay Gibi Parlar
Ben Haçceyi Yitirdim De Dumanlı Dağlar
Gözlerimin Pınarları Durmadan Çağlar

Ninni

Çocuğun uyumasının sağlanması ya da ağlamasının durması için, sade bir dille ve hece ölçüsüne göre ezgili olarak söylenen ezgili şiirlerdir.

Türkçe’ de bu kelimeye bağlı olarak “ninni çalmak: ninni söylemek” ve “uyku getirmek” deyimleri doğmuştur. Ninniye Kâşgarlı Mahmut “balu-balu“, Azeri Türkleri “laylay“, Kerküklüler “leyley“, Türkmenler “hû-di: Allah de“, Özbekler “elle“, Kazanlılar ise “bişik cırı: beşik türküsü” adını vermektedirler.

 Sözlü edebiyat ürünlerindendir.
 Ölçü kafiye yapısı mısra sayısı her zaman düzenli değildir.
Çoğu zaman tek dörtlükten veya birden fazla dörtlükten oluşabilir. 7,8 veya 9’lu hece ölçüsü ile söylenir.
 Genellikle mısraların dördü de birbiriyle kafiyelidir. aaaa
 Dili sadedir.
 Genelde anonimdirler ama söyleyeni belli olan niniler de vardır.
 Genelde “ninni yavrum ninni” “uyusun da büyüsün ninni” gibi kalıplaşmış sözlere yer verilir.
 Anne çocuğuna ilişkin isteklerini iyi dileklerini kendi sevincini üzüntülerini anlatır.

Dandini dandini dasdana
Danalar girmiş bostana
Kov bostancı danayı
Yemesin lahanayı
Benim oğlum lokum yer
Uyusun da yürüsün ninni

Ağıt

Ölen kişilerin ardından duyulan acıyı, üzüntüyü dile getirmek için söylenen şiirlerdir. Deprem, yangın, sel gibi doğal afetlerle ilgili de ağıtlar yakılmıştır.

Eski Türkler edebiyatındaki “sagu“nun, Divan edebiyatındaki “mersiye“nin karşılığıdır.
Türkünün alt kolu altındadır ve ezgiseldir.
Dörtlükle söylenir ve hecenin her kalıbıyla söylenebilir.
Aşık şiirindeki ağıtlar mahlaslıdır.
Anadolu’nun hemen her yerinde söylenir.
Türk edebiyatında 7, 8 ve 10 heceli ağıtlar yaygındır. En çok rastlanılanı 8 hecelilerdir.
İstif ve uyak bakımından “koşma“ya benzer.
Ağıt söylemeye ağıt yakma, ağıt söyleyenlere ise ağıtçı denilmektedir.

İlkbaharda her çiçekler bezeri,
Sonbaharda döker yaprak gazeli,
Kardeşim şehit olmuş nerde mezarı?
Felek beni taşa çaldı neyleyim.

Aşık Tarzı Halk Edebiyatı Nazım Biçimleri

İslamiyet’ten önce başlamıştır.
Eskiden kam, baksı adı verilen ozonlara bu dönemde âşık adı verilmiştir.
Âşıklar şiirlerini bağlama adı verilen sazlarla köy köy dolaşıp söylemiştir.
Hece ölçüsü kullanılmıştır.
Dili sadedir.
Nazım birimi dörtlüktür, yarım kafiye kullanılmıştır.
Son dörtlükte şairin mahlası(adı) kullanılır.
Şairler şiirlerini CÖNK adı verilen defterde toplarlardı.
Aşk, ölüm, gurbet, ayrılık konuları sıklıkla ilenmiştir.
Coşkulu, lirik bir söylenişi vardır.
Koşma, mani, Türkü, semai, varsağı destan gibi biçimleri mevcuttur.
17.yüzyıldan sonra divan edebiyatından etkilenmeye başlamıştır.

Koşma

Halk şiirleri arasında en çok sevilen ve tercih edilen nazım şekli koşma olmuştur. İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı’nda yer alan “koşuk” nazım şeklinin İslamiyet sonrasın aşık tarzı halk şiirindeki devamı ve karşılığıdır. İslamiyet öncesinde bazı törenlerde o dönemin din adamları tarafından kopuz eşliğinde söylenen koşuklar, İslamiyet sonrasında aşıklar tarafından saz eşliğinde söylenmeye devam edilmiştir. Divan edebiyatı denilince nasıl ki akla gazel geliyorsa halk edebiyatı denildiğinde de akla gelen ilk şiir türü koşma olmaktadır.

Dörtlük sayısı genellikle 3-5 arasında değişmektedir.
Hece ölçüsüyle yazılan koşmalar genellikle hecenin 8’li ve daha çok 11’li kalıbıyla yazılır.
Lirik bir şiir türü olan bu nazım şeklinde aşk, ayrılık, doğa, savaş, kahramanlık gibi konular işlenir.
Halk şiirinin bir özelliği olarak bu nazım şeklinin de dili halkın anlayabileceği kadar sadedir.
Son dörtlükte şairin mahlası yer alır.
Bu şiirlerde kullanılan kafiye şeması aaab(abab), cccb, dddb, eeeb şeklindedir.
Daha çok yarım kafiye tercih edilmiştir.
Konularına göre güzelleme, koçaklama, taşlama ve ağıt isimlerini alır.
İslamiyet öncesi koşuk söyleme geleneğinin devamı şeklindedir.
Divan edebiyatındaki gazelin halk edebiyatındaki karşılığıdır.
Koşmalarda benzetme sanatı çokça kullanılır. Özellikle sevgili ceylana benzetilir sık sık.
Sözlü bir nitelik taşıyan bu şiirler saz eşliğinde söylenmiştir.

Nice sultanları tahttan indirdi
Nicesinin gül benzini soldurdu
Nicelerin gelmez yola gönderdi
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm

Karacoğlan der ki kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm
                                        Karacaoğlan

Semai

Semai: Halk şiirinde hecenin sekizli ölçüsü ile koşma biçiminde düzenlenen ve özel bir ezgi ile söylenen şiirlerdir. Genellikle en az üç, en fazla beş dörtlükten oluşurlar. Çoğunlukla doğa, güzellik, ayrılık, kavuşma gibi duygusal ve lirik temaları işlerler. Semainin hece ölçüsünün yanında aruz ölçüsü kullanılarak yazılanları da vardır.

Hece ölçüsünün sekizli kalıbıyla yazılır (4+4 duraklı ya da duraksız).
Dörtlük sayısı üç ile beş arasında değişir.
Semâilerin kendine özgü bir ezgisi vardır ve bu ezgiyle okunur.
Uyak düzeni koşma gibidir: baba ” ccca ” ddda…
Semâilerde daja çok sevgi, doğa, güzellik gibi konular işlenir.

Bize nisbet mi sultânım
Adûlarla salınırsın
Yusuf misli cânım
Sevildikçe alınırsın
                       Gevherî

Varsağı

Tarihte Çukurova ve Kahramanmaraş civarında yaşayan bu Türk boyuna has ezgili şiirlere “Varsaklara ait”, “Varsak tarzı” anlamlarına gelen “varsağı” adı verilmiştir.

Varsağılarda yiğitçe ve sert bir eda vardır. Göçer halde yaşayan Varsakların yaşam tarzına da uygun bir şekilde bu türün ezgilerinde hamasi bir yapı ve dirençli bir söyleyiş tarzı hâkimdir.

Dörtlük sayısı ve uyak düzeni “Semâi” gibidir.
Varsağılar yiğitçe, mertçe bir üslupla söylenir. Bu da dörtlüklerin içindeki “bre” “hey” “behey” gibi ünlemlerle sağlanır.
Halk edebiyatında en çok varsağı söylemiş şair Karaca-oğlan”dır.
Kafiye düzeni koşma gibidir.
4+4 şeklinde 8’li ölçüyle söylenir.
En az 3 en fazla 5 dörtlüktür.

Yemen Elleri 

Yemen ellerinden beri gelirken
Turnalar Ali’mi görmediniz mi
Hava üzerinde sema’ iderken
Turnalar Ali’mi görmediniz mi

Şah’ım Hayber kalasını yıkarken
Nice Yezid halka olup bakarken
Muhammed Mustafa Mi’rac’a çıkarken
Turnalar Ali’mi görmediniz mi


Pir Sultan Abdal

Destan

Bir milleti derinden etkileyen ve uzun yıllar iz bırakacak büyük bir savaş, doğal afet, göç, yiğitlik gibi durumların uzun bir şekilde manzum olarak anlatılmasına destan denir. Dünya genelinde genellikle toplumların edebiyat alanında ortaya koydukları ilk ürünler destanlar olmuştur. Ancak bu anlatıların oluşturulduğu dönemlerde toplumlar bilimden ve gerçeklikten uzak oldukları için anlatılar birçok mitolojik unsur etkilenmiştir.

Dörtlüklerle yazılır.
Çoğunlukla beş ile yedi dörtlükten oluşurlar. Ancak 150 dörtlüğe kadar olan destanlar da vardır.
Kafiye şeması koşmanınki gibidir.(bbba ccca … / abcb cccb /abab cccb…)
Daha çok 8’li ve 11’li hece ölçüsü kullanılır.
Mahlas son dörtlükte yer alır.

GENÇ OSMAN DESTANI​

Genç Osman dediğin bir küçük uşak
Beline bağlamış ibrişim kuşak
Askerin içinde birinci uşak
Allah Allah deyip geçer Genç Osman

​                       …
Kayıkçı Kul Mustafa

 

Tasavvufi Halk Edebiyatı

İlahi

Din ve tasavvuf konularının işlendiği şiirlere “ilahi” denir.
Tanrıyı övmek, ona yalvarmak için yazılan şiirlerdir.
Özel bir ezgiyle okunur.
Koşma gibi uyaklanan ilahilerde 4-4 duraklı 8’li ölçü kullanılır.

Aydan aydındır yüzleri
Şekerden tatlı sözleri
Cennette huri kızları
Gezer Allah deyu deyu


Yunus Emre

Nefes

Bektaşi şairlerinin Hz. Muhammed ve Hz. Ali sevgisi ile vahdet-i vücud kavrmını işledikleri şiirlere denilir.

Hece ölçüsünün 7,8 ve 11’li kalıpları kullanılmıştır.
Nazım birimi dörtlüktür.Çoğunlukla 3-10 dörlükten oluşur.
Kafiye şeması koşmanınki gibidir.(bbba ccca … / abxb cccb /abab cccb…)

İnsân-ı kâmil ki dirler
Mustafa’dur Murtaza’dur
Dahi kim vardur cihanda
Ben gayrı insan bilmezem

O şâh-ı hüsnün ışkuna
Özümi vîrân kılmışam
Kaygusuz Abdal’dur adum
Cübbe vü kaftan bilmezem
                                        Kaygusuz Abdal

Şathiye

İnançlardan alaylı bir dille söz eder gibi yazılan şiirlerdir.
Görünüşte saçma sanılan bu sözlerin, yorumlandığında tasavvufla ilgili türlü kavramlara değindiği anlaşılır.
Bu tür şiirlere genellikle Bektaşi şairlerinde rastlanır.
Medrese hocalarına göre bu şathiyeler küfür sayılır.

“Küntü kenz” remzinin olduk âgâhı
“Hakk al-yakîn” gördük cemâlullahı
Ey hoca bizdedir sırr-ı ilâhî
Biz Hacı Bektâş’ın fukarâsıyuz

Zâhidâ şânımız “İnnâ fetahnâ”
Harâbî kemteri serseri sanma
Bir kılı kırk yarar kâmiliz amma
Pir Balım Sultan’ın budalasıyuz
                          Edip Harabi (Ahmed Edip)

Devriye

İnsan ruhu yaratılışı, Alem-i Ervah ( Ruhlar Alemi)’ a konuluşu, dünyaya gönderilişi, yaşamı,ölümü ve tekrar ahirete gitmesi yani başlanılan yere dönülmesi bir devir oluşturur. Tasavvuf Edebiyatında bu devir hadisesinin anlatıldığı şiirlere devriye denilir.

​Ölçü ve kafiye şeması açısından ilahiye benzer.
​Devir kuramı işlenir.

Cihan var olmadan ketm-i ademde
Hak ile birlikte yektaş idim ben
Yarattı bu mülkü çünkü o demde
Yaptım tasfirini nakkaş idim ben

Anasırdan bir libasa büründüm
Nar’ü, hak’ü, bad’ü, ab’dan göründüm
Hayrül beser ile dünyaya geldim
Adem ile bile bir yas idim ben
                               Hamdullah-i siiri

Deme

Alevi, Bektaşi şairlerinin söylediği Dini Tasavvufi Tekke şiiri türlerinden biridir. Demeler Alevi Bektaşi zakirlerinin tekkelerde ve Cem törenlerinde sazla terennüm ettikleri sekizli hece ölçüsü ile deyişlerde kullanılan melodik özellikler ile söylenmiş şiirlerdir. Demeler semai gibi 8’li hece ölçüsü ile genellikle 4+4 veya 5+3 duraklı tekke şiirleridir.

Demeler özellikle Aleviler ve Bektaşi şairleri tarafından tekkelerde, Cem törenlerinde belli bir makamla söylenen deyişlerdir. Deyiş söylemeye deme denmiş, Alevi -Bektaşi zakirlerinin Alevileri çağrıştıran özel ezgileri veya melodileri eşliğinde söyledikleri deyiş deme işlemi ile söylenen sekiz hecelik ölçü ile söylenen şiirlere deme adı verilmiştir.

 

Gel benim sarı tanburam
Sen ne için inilersin?
İçim oyuk, derdim büyük
Ben anınçün inilerim

Koluma taktılar perde
Uğrattılar bin bir derde
Kim konar kim göçer burda
Ben anınçün inilerim

                  Pir Sultan Abdal

Nutuk

Tekkeye yeni gelmiş ve tarikat edap ve usullerini bilmeyen öğrencilere bunları öğretmek için şeyh ya da mürşitlerce yazılmış eğitici şiirlere verilen isimdir.

Kafiye şeması ve ölçü bakımından koşma ile benzerlik gösterir.
Dörtlüklerle yazılır.
Daha çok Bektaşi çevrelerinde görülür.
Didaktik şiirlerdir.
Kaygusuz Abdal bu alanda bilinen bir şairdir.

Eliftir doksan bin kelamın başı
Var Hakk’a şükreyle beni n’eylersin
Vücudun şehrini arıtmayınca
Yüzünü yumaya suyu n’eylersin

Vücudun şehrini verme gayrıya
Hatır yıkıp güç eyleme gayrıya
Var bir amel kazan Hakk’a yaraya
Hakk’a yaramayan huyu n’eylersin
                                          Pir Sultan Abdal

Halk Edebiyatında Nesir

Anlatmaya Bağlı Metinler

Halk Hikayeleri

Hikâyeci âşıkların köy odalarında, düğün meclislerinde, ka-saba ve kentlerin kahvehanelerinde saz eşliğinde anlattıkları hikâyelerdir. Bu hikâyeci âşıklar, okuryazar, az çok kültürlü kişilerdir.

Aşk, sevgi ve kahramanlık gibi konular işlenir.
Ortaya çıktıkları dönemin sosyal, siyasal ve kültürel özelliklerini yansıtır.
Olaylar halkın anlayacağı, sade bir dille anlatılır.
Âşıklar, olayları saz çalarak taklitler yaparak anlatırlar.
Kişiler ve olaylar gerçeğe yakındır; olağanüstülükler oldukça sınırlıdır.
Anlatıcıları halk ozanları, şairler, âşıklar gibi kültürü olan kişilerdir. Anlatımda nazım ve nesir birlikte kullanılır. Hi-kâyelerde olayın anlatımını hızlandırmak için nesre baş-vurulurken, duyguları daha etkili yansıtmak için nazım kullanılmıştır.
Halk hikâyeleri sözlü gelenek ürünleridir, yani anonimdir.
Halk hikâyeleri; Türk, Arap ve İran-Hint kaynaklı olmak üzere üç grupta toplanır:

Türk kaynaklı hikâyeler: Dede Korkut Hikâyeleri, Kerem ile Aslı, Âşık Garip, Emrah ile Selvihan…
Arap kaynaklı hikâyeler: Yusuf ü Züleyha, Leyla ile Mec-nun…
Hint-İran kaynaklı hikâyeler: Ferhat ile Şirin, Kelile ve Dimne…

Mesnevi

Mesnevi, Türk edebiyatında çok sevilen bir türdür. Türk edebiyatında mesnevinin bu kadar çok sevilmesinin ve tutulmasının nedenleri ise; her beytin kendi arasında kafiyeli olması, konu ve beyit sınırlamasının olmaması, aruzun kısa kalıplarıyla yazılmış olmasıdır.

İkili, ikişer anlamlarına gelir.
İran edebiyatında ortaya çıkmıştır.
Beyit sayısı bakımından herhangi bir sınırlama yoktur.
Mesnevilerde konu sınırlaması yoktur.
Mesnevilerde her beyit kendi arasında kafiyelidir. Kafiye şeması; aa, bb, cc, dd,ee, ff… şeklindedir.
Aruzun kısa kalıplarıyla yazılır.
Mesnevilerde öğüt verici hikayeler anlatılır.
Diğer divan şiir türlerinin aksine beyitler arasında konu bütünlüğü vardır. (Mesneviler bir olay anlattıklarından beyitler arasında anlam bütünlüğü olmak zorundadır.)
Mesneviler konularına göre sınıflandırılır: Destansı mesneviler ve kahramanlık mesnevileri (İskendername), aşk konulu mesneviler(Hüsrev ü Şirin, Leyla ve Mecnun), din konulu mesneviler(Vesiletü’n – Necat, Hüsn ü Aşk) ahlaki konulu mesneviler(Kutadgu Bilig), eleştiri mesneviler(Harname)…
Bir şairin yazdığı beş mesneviye Hamse denir. Beş mesnevi yazan şair hamse sahibi olarak adlandırılır. Şeyhi ve Fuzuli hamse sahibidir.
Savaş konuları işleyen mesnevilere Gazavatname, bir şehrin güzelliklerini anlatan mesnevilere ise Şehrengiz denilmektedir.

Mesneviye örnek olarak ;

Süleyman Çelebi – Mevlid
Şeyhi – Harname, Hüsrev ü Şirin
Nabi – Hayrabat
Fuzuli – Leyla ile Mecnun, Beng ü Bade
Şeyh Galip – Hüsn ü Aşk

Göstermeye Bağlı Metinler

Karagöz

Taklide ve karşılıklı konuşmaya dayanan, iki boyutlu tasvirlerle bir perdede oynatılan gölge oyunudur.
Başkarakterler Karagöz ve Hacivat’tır.
Karagöz, okumamış bir insandır.
Hacivat’ın kullandığı yabancı sözcükleri anlamaz ya da anlamaz görünüp onlara yanlış anlamlar yükleyerek or-taya çeşitli nükteler çıkarırken bir taraftan da Türkçe dil kuralları ile yabancı sözcükler kullanan Hacivat ile alay eder.
Hacivat, kişisel çıkarlarını her zaman ön planda tutar.
Az buçuk okumuşluğundan dolayı yabancı sözcüklerle konuşmayı sever.
Perdeye gelen hemen herkesi tanır, onların işlerine aracılık eder.
Zenne, Çelebi, Tuzsuz Deli Bekir, Beberuhi, Tiryakı, Acem, Laz, Matiz, Zeybek gibi diğer tipler oyuna ayrı bir renk katar.

Oyunun bölümleri;

Giriş ( Mukaddime): Hacivat’ın sahneye müzik eşliğinde girmesi ile oyun başlar. Ardından Karagöz sahneye gelir ve genelde yanlış anlaşılma gerçekleşir ve atışma başlar.
Söyleşme( Muhavere): Hacivat ile Karagöz karşılıklı söyleşir.
Fasıl: Asıl sergilenmek istenen konunun işlendiği bölümdür. Tipler genelde bu kısımda yoğunlukla kendini gösterirler.
 Bitiş : Bu bölümde Karagöz Hacivat’ a tokat atarak gider arkasından da Hacivat söylene söylene sahneyi terk eder.

Orta Oyunu

Bir alanın etrafı izleyiciler ile doldurulup ortasında boşluk bırakılır. Ortadaki boşlukta ise tiyatro gösterisi yapılır. Ortada oynandığı için bu oyunun adı orta oyunu denilmiştir.

Anonimdirler.
Tamamen doğaçlamadır. Yazılı bir metne dayanmaz.
Aynı Karagöz’ de olduğu gibi yanlış anlaşılmalar, taklitler sıkça yer alır.
Farklı özelliklere, farklı yörelere, farklı milletlere ait bir çok tip vardır.
İki ana karakter ise pişekar ve kavukludur.
Karagöz ile benzedir. Ancak Karagöz’dentemel farkı Karagöz’ün gölge sahnesinde oynatılmasıdır.

Oyunun bölümleri​;

Giriş ( Mukaddime): Pişekar’ ın sahneye müzik eşliğinde girmesi ile oyun başlar. Oyunu takdim eder.
Söyleşme( Muhavere): Pişekar ile Kavuklu kendi aralarında konuşmaya başlar. Olması muhtemel olmayan şeyler anlatılır. Buna tekerleme denilir.
Fasıl: Asıl sergilenmek istenen konunun işlendiği bölümdür. Tipler genelde bu kısımda yoğunlukla kendini gösterirler.
Bitiş: Pişekar ile Kavuklu kendi aralarında konuşurlar. Oyunun bitişi ilan edilir. Sonda da “Her ne kadar sürç-ilisan ettikse affola“denilerek oyun bitirilir.

Meddah

Bir sözlü tiyatro ürünü olan meddahlık, kısaca, “tek adamlı tiyatro“dur.
Meddah, tiyatronun bütün karakterlerini kendi kişiliğinde birleştiren bir aktördür.
Bir hikâyeyi başından sonuna kadar, yüksekçe bir yerde, karakterleri şivelerine göre konuşturarak anlatır.
Perdesi, sahnesi, dekoru, kostümü bulunmayan bu tiyat-roda her şey, meddah denen kişinin zekâsına, bilgisine, söz söylemedeki hünerine bağlıdır.

Köy Seyirlik Oyunu

Köy seyirlik oyunları çağlar boyu süren halk tiyatrosu geleneğinin günümüze gelen mirasıdır.
Bu oyunlar tarih boyunca göçlerden, çeşitli kültürlerden ve birikimlerden etkilenmiştir.
İslamiyet öncesi Türk kültüründe bugünkü İslamiyet ve Anadolu kültürünün etkisini görüyoruz.
Bu oyunlar zaman boyutunda beslenerek bugünkü şek-lini almıştır.
Oynandığı toplumun kültür düzeyine, zaman ve gelene-ğe bağlı olarak şekillenir.

Öğretici Metinler

Tezkire

Eskiden belli bir meslekte yetişmiş kişilerin yaşam öykülerinin anlatıldığı eserlere verilen genel ad. Çoğulu “tezâkir”dir. Tezkirenin kelime anlamı “zikredilen, sözü edilen, bahsi geçen” anlamındadır.

Tezkireler, çağının bir edebiyat ve kültür ürünüdür.
Yazıldığı çağın sosyal, kültürel, sanatsal ortamını içerir.
Aynı zamanda günümüz araştırmaları için değerli birer belge ve kaynak durumundadır.
Edebiyatımızdaki ilk tezkire örneği, Ali Şir Nevai’nin “Mecalisü’n Nefais” adlı yapıtıdır.
Latifi nin “Tezkiretü’ş Şuara” adlı yapıtı süslü nesir örne-ğidir.
Sinan Paşa’nın “Tezkiretü’l Evliya” adlı yapıtı da evliya-ların yaşamlarının yer aldığı bir tezkiredir.
Bunun yanında Sehi Bey’in “Heşt Behişt” adlı tezkiresi vardır.
Âşık Çelebi de tezkire yazarlarındandır.

Seyahatname 

Bir yazarın, gezip gördüğü yerleri, kendi görüş ve düşüncelerini de katarak anlattığı yazılara gezi yazısı denir. Gezi yazısında yazar, seyahatleri sırasında etkilendiği yerlerin ilgi çekici yanlarını anlatır.

Seyahat yazılarında daha çok, hikâye yolu ile anlatma (tahkiyeli ifade) kullanılır. Ayrıca gezi yazılarının zevkle okunabilmesi için dilin canlı, akıcı ve mümkün olduğu kadar yalın olması gerekir.
Gezi yazılarında kullanılan en önemli anlatım şekillerin-den birisi de tasvirdir.
Yazar, gördüğü tarihî eserleri, tabiî güzellikleri, tasvirler yoluyla anlatır.
Bu tasvirlerde zaman zaman çeşitli söz sanatlarına başvurur.
Seyahatnameler, edebî değeri olan birer tarihî eser kabul edilebilir.
Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si ve Piri Reis’in Kitab-ı Bahriye’si seyahatname türünün en güzel örneklerin-dendir.
Osmanlı dönemi Türk edebiyatındaki seyahat türünde eser veren sanatçılar arasında Evliya Çelebi, Piri Reis, Şeydi Ali Reis, Yirmisekiz Çelebi Mehmet gibi isimler sayılabilir.
 
AYT Türk Dili ve Edebiyatı Konuları Konu Dağılımı için tıklayınız.

yorumlar
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 1 YORUM
  1. Aybğk dedi ki:

    Çoook güzel bütün ayrıntılarıyla yazılmış. Ellerinize sağlık 🙃

yorum-yaz
BİR YORUM YAZIN

Soru: 30 + 4 kaçtır?