İngilizce Bağlaçlar (Conjunctions)

Türkçe de olduğu gibi İngilizce’de de bağlaçlara ihtiyaç duyarız. Bağlaçlar iki cümleciği birbirine bağlarlar. Dikkat edilmesi gereken nokta, bağlaçların iki kelimeyi veya bir kelimeyle bir cümleyi değil, iki cümleciği bağladığıdır. Konuşma ve yazı dilinde anlamlı ve akıcı cümlelerin kurulabilmesi için bağlaçların kullanılması çok önemlidir. Bütün detaylarıyla Conjunctions bu yazıda!

İngilizce Bağlaçlar (Conjunctions)

İngilizce de bağlaçlar kullanım alanlarına göre ayrılır. Ayrı başlıklar halinde sizlere  örneklerle anlattık.

Coordinating Conjunctions (Birleştirme Bağlaçları)

“for, and, nor, but, or, yet, so” birleştirme bağlaçlarıdır. Bunlar kelime veya kelime gruplarını veya iki cümleciği bağlayabilir. İki cümleciği bağladığında çoğu zaman bu bağlaçlardan önce virgül konulur.

For (Çünkü, zira)

Bağlaç olarak iki cümlecik arasında “zira, çünkü” anlamındadır.

I’m coming for I couldn’t wait at home. (Geliyorum çünkü evde bekleyemedim.)
The cops are responsible for protecting the city, for without them everything will be upside down. (Polisler şehri korumakla sorumludur, çünkü onlarsız her şey alt üst olur.)

And (Ve)

Kelimeleri ve cümleleri birbirine bağlamak için kullanılır.  Bir eylemin sonucunu, paralellik arz eden eylemleri, birbirinden sonra gelen eylemleri ifade ederken kullanılır.

I came here and I will cook. (Buraya geldim ve yemek yapacağım.)
I like to read novels and poetry books. (Roman ve şiir kitaplarını okumayı severim. )
I clean the house and go to the hospital immediately. (Evi temizlerim ve hemen çıkarım hastaneye giderim. )
You wash the clothes and then get ready. (Sen çamaşırları yıka ve sonra hazırlan.)

Nor (ne de)

Devrik yapı alır yani nor dan  sonraki ifade, soru yapısında olduğu gibi yardımcı fiille başlar; nor, olumsuz bir anlam verir.

She can’t hear, nor can she talk. (Duyamadığı gibi konuşamıyor da.)
She spent the money nor did got the bread. (Ne parayı harcadı ne de ekmeği aldı.)
Ne ödevini yaptın nede okula gittin. (Neither did you do your homework nor went to school.)

Or (Ya da, veya, yoksa)

Seçenek bildiren cümlelerde kullanılır.

When I come home in the evening, I watch TV or listen to music. (Akşam eve geldiğimde televizyon izlerim yada müzik dinlerim. )
You come to us or go to the hospital. (Bize gelirsin yada hastaneye geçersin.)

But (Ama)

Fakat, ama anlamında zıtlık belirtir, yani ilk ifadeye göre beklenmeyen bir şeyi söylerken kullanılır. Çoğu zaman but dan önce virgül konulur.

I’ll come to you but send him from home. (Size geleceğim ama evden onu gönder.  )
But I can’t do without you. (Ama ben sensiz yapamam.)
I won’t go to the movies, but I’ll buy you water and come. (Sinemaya gitmeyeceğim ama sana su alıp gelirim.)

So(Bu yüzden)

Bu yüzden, be nedenle anlamında sonuç belirtmek için kullanılabilir.

It rained so don’t come. (Yağmur yağdı bu yüzden gelme.)
Ayşe left, so the baby cried. (Ayşe gitti bu yüzden bebek ağladı.)
I came by bus so I was late. (Otobüsle geldim bu yüzden geç kaldım.)

Yet( Halbuki, yine de, fakat)

Günlük konuşmalarda daha pratik olduğundan “but” tercih edilir. “yet” daha ziyade yazılı İngilizce’ye aittir ve daha ileri bir İngilizce düzeyine işaret eder.

I listen to pop music yet my favorite is arabesque.(Pop müzik dinliyorum yine de favorim arabesk müzik.)
Nobody came, yet let’s send the statements home. (Kimse gelmedi, yine de beyanları eve gönderelim.)

Subordinating Conjunction (İngilizce Yan Cümle Bağlaçları)

Cümlede bir ana cümle bir de yan cümle vardır. Bu bağlaçlar bir yan cümlenin önüne gelir. İngilizce de iki cümleyi birleştiren bağlaçlar örneklerle ayrı başlıklar halinde aşağıda.

after (-den sonra)

“–den sonra” anlamını “after” verir.

I will come to you after I get these things done. (Bu işleri hallettikten sonra size geleceğim. )
Don’t wait for me after these events. (Bu olaylardan sonra beni bekleme.)

although (rağmen, karşın, -dığı halde)

Although you left, we stayed here. (Senin gitmene rağmen buralarda kaldık.)
Although you studied, you did not pass the class. (Ders çalışmana rağmen sınıfı geçemedin.)

as (1- iken, 2- yaptıkça ettikçe, 3- dığı gibi, 2.-dığı için)

He overcame the problems as he listened to me. (Beni dinlerken sorunların üstesinden geldi. )
Watched TV as eating. (Yemek yerken TV izledim.)

as if (sanki, imiş gibi)

It looks like she’s done as if the work. (Sanki işi bitirmiş gibi görünüyor.)
As if she didn’t come to us, she didn’t see us. (Sanki bize gelmemiş bizi görmemiş.)

as long as (-dığı sürece, eğer -se)

It helps us as long as we will carry the books. (Kitapları taşıdığımız sürece bize yardımcı oluyor.)
As long as television is watched, it cannot be successful. (Televizyon izlendiği sürece başarılı olamaz.)

because (çünkü, -dığı için)

She forgive her because making the coffee. (Kahve yaptığı için onu affediyor.)
You regretted because coming to there. (Oraya geldiğin için pişman oldun.)

before (-den önce)

He didn’t live here before you. (Senden önce burada yaşamıyordu. )
Before working, he was unemployed. (Çalışmadan önce işsizdi.)

everytime (-dığı herzaman)

Everytime she does that, I get very angry. (Bunu her yaptığında çok sinirleniyorum.)
We meet every time I go there. (Oraya her gittiğimde tanışıyoruz.)

if (-sa,-se)

If you are happy, don’t come stay there. (Eğer mutluysan gelme orada kal.)
If you study, you will succeed. (Eğer ders çalışırsan başarırsın.)
If you cook the food, I’ll take you to the cinema in the evening. (Eğer yemekleri yaparsan sizi akşam sinemaya götüreceğim.)

if only (yalnızca -se,keşke)

If only you were here we would travel with you. (Keşke burada olsaydın seninle seyahat ederdik. )
If only I wouldn’t be so sad if I saw you. (Keşke seni görsem bu kadar üzülmeseydim.)

in case (-se diye)

I made preparations in case it comes to us. (Bize gelirse diye hazırlık yaptım.)
We bought a cd player in case she listens to the song. (Şarkı dinlerse diye cd çalar aldık.)

in order that (-mesi için, -sin diye, amacıyla)

She bought a few books in order that sit at home. (Evde oturmak için birkaç kitap aldı.)
She took the ingredients in order that cook. (Yemek pişirmek için malzemeleri aldı.)
I went to my room in order that listen to music. (Müzik dinlemek için odama gittim.)

just as (tam –iken, tam –dığında)

I saw her just as I arrived. (Tam geldiğimde onu gördüm.)
I got home just as the meal was ready. (Tam yemek hazır olduğunda eve geldim.)

no matter (soru kelimesi ile- ne/nerede vb olursa olsun)

No matter what they say, we came. (Onlar ne derse desin biz geldik.)
No matter she does, don’t listen to her. (Ne yaparsa yapsın onu dinleme.)

now that (madem, -dığı için)

Now that you came then listen to us. (Şimdi geldin o zaman bizi dinle.)
Now that you came, do not appear you eyes. (Şimdi geldiğine göre, gözlerine görünme.)

once (bir kez –ınca)

Once he cooked it, he learned. (Bir kere pişirince öğrendi.)
Once you listen, she will believe us. (Bir kere dinleyince bize inanacak.)
Once I drink the tea once I loved it. (Bir kez çayı sevdiğimde içtim.)

provided (şartıyla, eğer –se)

I accepted everything provided you come. (Gelmen şartıyla her şeyi kabul ettim.)
It came on provided that your watch it too. (Sizin de izlemeniz şartıyla geldi.)

that (ki)

I know that you are hardworking. (Çalışkan olduğunu biliyorum.)
I saw that you cooking. (Yemek yaptığını gördüm.)

till(-e kadar)

We waited till we saw it. (Görene kadar bekledik)
You worked hard till tired. (Yorulana kadar çok çalıştı.)

Correlative Conjunctions (İngilizce Denklik Bağlaçları)

İkili olarak kullanılır. İsimleri, fiilleri, sıfatları, zarfları bağlarlar.

both … and (hem ….. hem)

He both drank his tea and watched us. (Hem çayını içti hem de bizi izledi.)
You promised both me and her that I would come. (Gelirim diye hem bana hem de ona söz verdin.)

not only . . . but also (sadece değil, ayrıca; hem …hem)

We did not only come to you, but also we will go to Ankara’ya. (Sadece size gelmedik, Ankara’ya da gideceğiz.)
We not only went Ayşe’s home, but we also went to the cinema. (Biz yalnızca Ayşenin evine gitmedik ayrıca sinemaya da gittik.)

either . . . or (ya …ya da

You are either mine or your black land. (Ya benimsin ya kara toprağın.)
Either you come with me or you are alone here. (Ya benimle gelirsin ya da burada yalnız kalırsın.)

neither . . . nor (ne … ne de)

She neither studied nor got up from her bed. (Ne ders çalıştı ne de yatağından kalktı.)
You say neither come nor do I come. (Ne gelirim diyorsun ne de gelmem.)

whether . . . or (gerek … gerek, böyle de olsa şöyle de olsa, olup olmadığı)

Whether you are watching or listening to the TV, turn it off. (TV seyrediyor ya da dinliyor olsanız da kapatın.)
Do you wonder whether I am offended or pleased with you? (Sana kızgın mı yoksa senden memnun olup oladığımı merak ediyor musun?)

yorumlar
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

yorum-yaz
BİR YORUM YAZIN

Soru: 72 + 4 kaçtır?